Analizde Sessizlik

“Sessizlik, yalnızlık ve karanlıktan yayılan rahatsız edici
tekinsizliğin nereden geldiğini söyleyemeyiz,
ancak bunların gerçekten de çoğu insanda
asla tamamen kaybolmayan çocuksu ıstırabın
bağlı olduğu unsurlar olduğunu söyleyebiliriz.”

S. Freud

“Aktarım içindeki belirli sessizlik anları,
ötekinin varlığının en keskin şekilde
kavranmasını temsil eder”

J. Lacan

“Analitik ilişki, hem analizan hem de analist için sessizliğin derinliklerine ayrıcalıklı bir giriş, onun karmaşıklığına, bağlayan ve çözen amansız dinamiğinin paradokslarına bir giriş niteliğindedir. Sessizlik orman, gece ya da deniz gibidir; kaygıların ve umutların yutulduğu, yansıtıldığı ve dönüştürüldüğü, gerçek ya da yanılsamalı tehditlerin ve fantezilerin şiddetlendiği bir evrendir. Burası bir yansıtma, açığa çıkarma ve dönüştürme mekanıdır; söylentiler ve gürültülerle doludur; tedavi, yatıştırıcı ve kurtarıcı işlevi kadar düzensizleştirici, istikrarsızlaştırıcı, hatta yıkıcı işlevini de izole eder. İçsel yaşamımızın büyük bir kısmı sessizlik içinde, barındırdığı ve ürettiği kaos, ıstırap, yüceltme, aktarım ve hazlar içinde gerçekleşir, çünkü anlamdan ya da sözcüklerden önce gelen bu büyük hareketlerin olağanüstü bir gücü ve kuvveti vardır, henüz engellenmemiş ya da yasaklanmamış olan ve rüya yaşamımızda imgeler aracılığıyla gizlenmiş birkaç anlam kırıntısı bulacağımız bir güç. Psişik yaşamımıza gelince, o büyük bir sessizlik içinde işler. Bastırma, çağrışım zincirleri, inkar, hepsi sessizlik içinde ve bilgimiz dışında gerçekleşir.

Tedavide sessizlik analitik çerçeveden ve aktarımdan ayrılamaz, çünkü analitik sahneyi oluşturan diğer tüm unsurların ayrılmaz bir parçasıdır. Fransız analistler arasında sessizlik kavramı etrafında kristalize olan şey, yazılarının da gösterdiği gibi, müdahalelerini esirgemeyen Anglo-Sakson analistler arasında daha çok boşluk, hazır bulunuşluk ve ‘karşılamaya hazır olma’ terimleriyle ifade edilir. Daha ziyade analistin ne söylemediğine, yani analizanın hatırlamasının ortaya çıkmasına izin vermek için ne hakkında sessiz kalması, bir kenara koyması gerektiğine işaret eden sessizlik, müdahalelerinin niceliğiyle ölçülemez. […] Analistin sessizliğinin sınırları vardır ve analizan buna katlanabilmelidir.
[…]

Sessizliğe aşina olmak, onun farklı katmanlarına göz atmak, söylenenle söylenmeyeni, ağızdan çıkanla dile getirilemeyeni birbirinden ayırmak, sessizlikten bir şeyler koparmak, hikayeler, tanıklıklar oluşturmak, bunları anlatmak, yazmak, böylece sessizliğin söze dönüşmesini sağlamak, sevilen birinin gidişinden sonra sessizliği “konuşan bir sessizlik” haline getirmek, Freud’un “ölümün sessiz tanrıçası” dediği şeye karşı kazanılan bir zaferdir ve bu da üretmenin ve aktarımın en derin güçlerinden biridir. Sessizlikten çıkarsınız, onu parçalarsınız, ona kapılmamayı ya da ona sığınmayı seçersiniz, kendinizi içine kilitlersiniz ve sırlarda olduğu gibi kendiniz de onun rehinesi olabilirsiniz. Şekillendirmek, dönüştürmek, gölgeyi aydınlığa kavuşturmak, ölümü ya da yutulmayı uzaklaştırmak, sırları açığa çıkarmak ya da gizliliği çözmek, konuşmayı ya da sessiz kalmayı reddetmek, her zaman ileriye doğru bir adım, bir serbest bırakma, yaşamın yeniden dolaşımı ve bizi hayatta tutan sorgulamadır”

Yazan: Marine Esposito Vegliante
Çeviri: Atakan Yorulmaz

Yorum bırakın